Crucible 2009'un ardından.

Her sezonun en heyecanlı, en çekişmeli turnuvası Crucible. Oyuncular için 2 haftalık zorlu maraton, bizim içinse tam bir şölen. Bu sene de her zamankinden farksız değildi. Süprizler yaratarak sevinenleri, hayal kırıklığıyla evine dönenleri ve belki de en ilginci bir bayan hakemin tarihi bir olaya imza atması... Hepsi 2009 Crucible'da gerçekleşti.

Öncelikle Michaela Tabb'dan bahsetmek yerinde olacaktır. O harika ses tonuyla yönettiği maçları kaçırmamak için can atarım. Bu turnuvada bolca maç yönetti kendisi neyse ki. Crucible'da final yöneten ilk bayan hakem olarak tarihe geçtiği maçta da harikaydı. Snooker'ın yabancı olduğu ülkemizde bile seksiliğiyle haber sitelerine düşmüş olması şaşırttı beni açıkçası. Bundan sonra da sıkça izleyedeğiz kendisini...

Her turun ardından bir yazı yazmak vardı planlarımda. Olmadı malum sebepten... Şimdiyse her turu ayrıntıyla yazmanın hiç bir manası yok artık. Bir kaç şeye değinmek en mantıklısı.

Her sen olduğu gibi bu sene de Ronnie 'the rocket' O'Sullivan şampiyonluğun en büyük adayıydı. Süpriz dedik ya; Turnuvanın en büyük süprizi Mark Allen'dı kanımca. Gerçi Rocket ile eşleşene kadar Mark Allen'ın rahatlıkla turları geçeceğine inanıyordum. Ama Rocket ona fazla gelmeliydi ki gelmedi. Mark Allen'ın böylesi mükemmel formuna Rocket bile dayanamadı. Önceki turnuvalarda dikkat çeken bir isimdi aslında Mark. Küçümsemek değil tabi ki ama eminim kimse şans vermedi Mark'a. Yarı finali görmesi büyük süprizdi çoğu için. Ama süpriz finale kalamadı, şampiyon Higgins karşısında kötü başladığı seriye, inanılmaz bir geri dönüşle tutundu ama olmadı. Süpriz yarı finalde elendi. Diğer yandan Hendry elenirken de, bir 147 hediye etmeyi unutmadı turnuvaya.

Mark'ın en büyük handikapı yenilgiye ayak uydurmamaya alışması olacak ilersi için. Farkın en büyük olduğu anlarda bile moralini en üstte tutmayı başarabilseydi, eminim finale kalırdı. Geri dönüşünü açıkçası bu moral ile başlatmadığını düşünüyorum ki Higgins'in maçtan bir anda düşmesi, Mark'ın geri dönmesine sebep oldu kanımca. Motivasyonun önemi diyorum bu maç için ben sadece...

Genç yeteneklerden Avusturalyalı Neil Robertson'da final için Shaun Murphy ile kapıştı. Solak Robertson'ın uzun mesafe potlarına her zaman hayranlık duymuşumdur. Istaka gücüne rağmen, hakimiyeti inanılmaz Neil'in. Yine iyiydi uzun mesafelerde. Murphy bence turnuvada finali haketmeyen bir isimdi. Hiç bir turda işte budur dedirtemedi. Finalde de Higgins'in hırslı, yinilgiyi kabul etmeyen -ki fazla hırslı olması büyük dezavantaj- (Masada 10 snooker'a ihtiyacı olsa gelip şansını deneyecek adkar hırslı, düşünün bir.) yapısına dik bir duruş sergileyemedi Murphy zaten. Murphy'nin turnuva boyunca snookerları çözmek konusunda takıntılı kaldığı anlar enteresan görüntüler yarattı. Onun dışında sönük bir oyunla zevk vermeyen anlar yaşattı bize Murphy.

Bir tunuva daha gelip geçerken, keşke iki genç kapışsaydı diyenler çoğunluktaydı muhtemelen. Rocket'in finalde olmadığı bir turnuvada en iyisi iki genç olacaktı. Higgins'in aşırıya kaçmış hırsı ile şampiyon olmasına diyecek bir şey yok tabiki. Ama Higgins'in maçlarından da bir türlü zevk alamadım. Bundan sonra da alır mıyım? Alamam bence. Sevmiyorum sanırım bu adamı.

0 yorum:

Add to Technorati Favorites