0 com

Muhterem Aşk

Aşkı hatırladım seni görünce yine, yeniden. Uzun süredir yanıma uğramamıştı, uğramaya gönlü yok. Sadece yüzünü gösterip kaçan küçük haylazların yaptığı gibi, küçük heyecanlarla kendini hissettirip hemen kaçıveriyor benden. Hani elimde olsa da kaçırmasam diyesim geliyor ama onu da diyemiyorum. Kendime yakıştıramıyorum. Seninle yaşanmış olması engelliyor çoğu zaman. Ayrıcalıklı hissettiriyor beni bu duygu. Artık çok uzaklardaymışım gibi hissediyorum, her ne kadar küçük, tatlı bir umut olsa da elimde. Artık aşk benim etrafımda dolanıp dolanıp, beni es geçip gidiyorken, ben onu nasıl yakalayabilirim derdine düşmüşken, acaba sen de bunu düşünüyor musun diye de kendi kendimi avutmaya çalışıyorum. Hayır, bu umutsuzluk değil, tam tersine bir umut savaşı. Yokluğun uzun, soğuk bir kış gibi değildi, benden koparılan küçük bir ateş parçasıydı çünkü. Bu parçayla yok oldun sen, ama o parçayı hep taşıyacak olmanın getirdiği yükü fark etmeden. Sen de beni görünce o parçayla için sızlıyor şu an. O ateş parçası, o sızı da sana aşkı hiç hissettirmedi o günden beri. Senin öylesine umutsuzluk aşığı bir insan olduğunu biliyorum ki,sen umutu ancak sana bunu aşılayan birinde bulabilirdin. O umut benim ellerimde varken, hala mevcut olduğunda bile sana yetersiz kalıyorken, senin bunu fazlasıyla istemenin getirdiği anlamsız duygular işte seni bugüne, yitirilmişlikler içinde sürükledi.

Yaşananları da yapılanları da değiştirmekle elde edilebilecek bir şeyin olmadığını anlamanı sağlamamaktı sana yaptığım en büyük kötülük belki de. Her şeyimi bu kadar kolay kabulleniyorken, neden sakladım bunu senden, sakladığımı fark etmedim bile. En küçük duygularımızı birbirimizle paylaşırken, sevginin getireceği kötülüklerin farkına varamadık. Tek istediğimiz mutlu olmak, bunu paylaşmanın getirdiği daha büyük mutlulukları yaşamaktı. Bunun heyecanı içinde gözlerimizi kapatmadık mı hayata? Hayat bize en güzel anılarımızın unutulması için tuzak kurarken, bizler bu anıları oluşturma peşinde değil miydik? Sayfalarca sevdik, sayfalarca kızdık birbirimize. Şimdi eski kelimelere bakıp sevmek neymiş, kızmak nedenmiş, masumluk nasıl yaratılmış bizim tarafımızdan, bunları hatırlamak yaptığım. Yarım kalan bir düş ve sonrası olmayan bir hikaye... Bundan sonrası mı? Yarım kalan bir düşün tamamlanmasını sağlamak istemek mi; yoksa unutturulmuş olanları yitik duygular içine hapsedip, bu duyguları görmezden gelmek mi?
0 com

A.D.Ü. #4

Aşkın yakınındayken, her türlü ona ulaşabilecekken, yitip gitmiş aşkların peşinde koşmaktan sadece kırıntılarına tutunup kalmak onun için olağandı artık. Aşk kırıntılarıyla yaşamayı öğrenmişti ama her şeyin farkındaydı. Artık zor geliyordu aşk kırıntılarıyla yaşamak. Hayatın bir kez bile kendisine gülmediğini biliyordu ama kabullenmek istemiyordu daha fazla. Dışardan bakan birisi onun nasıl bir özgüveni olduğunu görüyorsa, o da kendisine karşı o kadar saygısını yitiriyordu günden güne. Her ne kadar itibarını korumayı becerebiliyorsa da, kendisine karşı saygısını yitirmenin ne demek olduğunu da çok iyi biliyordu. Asıl kendisini yiyip bitiren duygu da buydu işte. Kendinden nefret etmek istiyordu. Elden ele dolaşan bir kağıt para gibi kullanıldığını hissetmek, kırıntılara muhtaç bir insan gibi yaşamak, iç dünyasının zenginliğini tutsak bir kalbe gömüp, unuturcasına hapsetmek ve kaybolan günleri, bir daha unutulmayacak sahte anılarla doldurup yaşayıp gitmekti bugüne kadar yaptığı... Bundan kimse gibi gurur duyamıyordu işte. Artık vaz geçmek istiyordu, yeni bir anı oluşturmak ve o anıyla eskilerin üstünü bir güzel silip geçmek istiyordu. Tek yapması gereken güzel şeyler yaşamak, mutluluğu hissetmekti...
0 com

A.D.Ü. #3

Kitap bir anda gözünde büyüdü. Elinden fırlatıp, atmak isteği uyandı. Aslında büyüyen kitap değildi, kitabın kendisi için yarattığı karakterden korkmuştu. Ya da korkmamıştı, kendisine benzerliği hakkında kuşku duymaya başlamıştı. Bu kuşku farklı boyutlarda yaşadığı bir duyguydu. Hayattan kopmuş bir şekilde hissediyordu adeta. Yine de üstüne gidip, ondan kuşkulanmaya devam etti.

"Elimden gelse sadece onları yok etmekle kalmaz, onlardan kalan her şeyi yerle bir ederdim. Sadece kendime özgü bir yaşam alanı istiyorum. Gelecekle ve geçmişle hiç bir bağlantımın olmaması tek gerçektir benim için. İstediğimi almam konusundaki yeteneklerimin sen de farkındasın işte. Bu düşüncelerime sebep olmaları ne kadar da kötü!" diyordu ana karakter kitapta. Bir yandan onlara üzülürken, diğer yandan bencilce sözlerin arka arkaya sıralanmasıydı onu kuşkulandıran. Kendisi de aynı şeyleri farklı boyutlarda düşünmemiş, hatta yeri geldiğinde dillendirmemiş miydi? Kuşkudan yola çıkarak gerçeğin ta kendisi mi korkutuyordu yoksa onu?

Devam edecek...
0 com

A.D.Ü. #2

Güzellikler yaşadı gün boyunca. Beklemediği güzelliklerdi çoğu. Gösterişle değil, duygularla hissetti hepsini. Hayatı boyunca hep kendisini saklamıştı insanlardan. Yaşadıklarıyla değil hissetikleriyle, unuttuklarıyla değil hatırladıklarıyla, umutsuzluklarıyla değil yeni heyecanlarıyla, sorularıyla değil nedenleriyle, eminliğiyle, dürüstlüğüyle, hırsıyla, gururuyla, dışıyla değil içiyle tanınırdı. Yaptıklarını yalnız başına yapmış, sevinçlerini kendi kendiyle paylaşmış, üzüntüsünü kimselere hissettirmeden mutlu olmanın yollarını aramıştı. Hep de mutlu gözükürdü dışardan. Mutluydu da belki de, kendi mutluluğunu başkalarıyla karşılaştırmaktan hoşlanmazdı. Kendine göre hep mutlu olduğunu düşünürdü; sıkıldığında hatta canı yandığında bile. Bir çoğuna göre doğal felaket olarak gerçekleşen günlük problemleri, çözümü bekleyen basit bir matematik problemi olarak görür, zamanı geldiğinde ne yapması gerektiğini çok iyi bilirdi. Becerilerini sergilemekten zevk alır, bunları kendi için değil, sevdiği için yapardı. Hoşuna gittiği şeyleri insanlarla paylaşmaktansa büyük haz duyardı...

Devam edecek...
0 com

O anlar bizimdir**

Hayatımızda O anlar o kadar fazla ki, bazılarının değerini anlamak zor, anlayınca da yaşamak o kadar değerli oluyor. Bugün binlerce Eskişehirli'nin, Eskişehirsporlu'nun hissettikleri O an'da aynı duygular olacak...

Yıllar önce Atatürk Stadı'na girmek için yollar arayan, stadın demir parmaklıklarının arkasından içeriyi görmeye çalışan o çocukların bugün, bir kısmı sezonun ilk maçına deplasman otobüsüyle gitmenin gururunu yaşarken, diğerleri de radyo başında hayattan kopuk bir 90 dakika yaşayacaklar. O anlar onlar için o kadar değerli olacak ki, her kalbin heycanı sanki tek yürekmiş gibi Eskişehir'de hissedilecek.


Bunlar geçen sezon Eskişehirspor'un 12 yıllık hasretini giderdiği sezonun ilk maçı öncesinde duygurlarımıza tercüman olan sözlerimizdi. Aradan 1 sezon geçti, Esesimiz Süper Lig'e tutundu, ama biz Eskişehirsporlu'lar, O anlar'ın değerini bilen büyük taraftarlar, heyecanımızı kaybetmeden geldik bugüne de, hatta hiç olmadığı kadar umut dolu olarak.


Umut doluyuz, sadece sezon sonunda puan tablosundaki konumumuz değil bizim umudumuz, biz gerçek Eskişehirspor ruhunun yavaş yavaş geri döndüğünü hissetmenin heyecanı içindeyiz. İlk yıllarımızda şampiyonluğun ne demek olduğunu bile bilmeyen, oynadıkları oyundan zevk alan ve tüm Türkiye'ye bu zevki tattıran ama şampiyonluğu son haftada kaçıran bir takım ruhunun geri döndüğünü görmektir bizim umudumuz. İnanıyoruz ki Eskişehirspor için başarıdan geçen yol da bu yoldur.
Bugünü görmek için çok çalıştık, çimsiz sahalardan, tribünsüz stadlardan geçtik, türlü söylentilere göğüs gerdik, çoğu takımın yaşamadığı şeyleri yaşadık. Evet yaşananlar hep tecrübe oldu, O anlar'ın değerini arttırdı, aynı bir insanın yaşamı gibi.

Bugün 09.08.2009, saat 21.00'da O an'ın heyecanını hep birlikte, tek yürekte paylaşacağız yine... Kimsenin karışamadığı o duyguyu yaşamanın gururuyla, yeni sezonumuzun camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.


**09.08.2009 tarihinde http://esesim.blogspot.com/ adresinde yayınlanmıştır.
0 com

Üzgünüz; Gururluyuz!

İçimiz yanıyor, kan ağlıyoruz, canımız acıyor. 7 kişi değiliz biz, biz milyonlarız. Türk olmanın getirdiği vazife aşkının bizi ölüme götüreceğini bile bile askeriz biz. Gururumuzdur bizi ölümden korkusuz yapan. Biz böyleyiz işte, bundan sonrası "VATAN SAĞOLSUN!"
0 com

A.D.Ü. #1

Nihayet, sonunda bazı gerçeklerle yüzleşme fırsatı bulmuştu. Bunların arasında en çok kendisini keşfetme yolunda yaşadığı sıkıntılarla karşı karşıya kaldığında verdiği cevapları sorgulamak en zor olanıydı. Sevmemişti bu süreci, her nasılsa kendini güçsüz hissetti bu anlar boyunca. Yıllardan beri güçsüz kaldığını hissettiği ilk andı bu oysa. En baştan korkmuştu aslında, kendini sorgulamanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Yaşadıklarının, gördüklerinin, kendine saklayıp, kimseyle paylaşmadıklarının hatta paylaşamadıklarının böylesine gün yüzüne çıkması zorlamaz mıydı insanı? Halbuki, kendine güvenini her an karşısındakine hissettirebilme yeteneğinin çok has bir özellikten öte, çok az kişide var olan güçlü hissetme duyusu sayesinde olduğunu biliyordu. Bu sayede kim veya ne olursa olsun, her şey önemsiz kalıyordu etrafında. Önemli olan o oluyor, en çok önemsenen kişilik olup çıkıyordu. Böyle bir ortamda kim takardı iç hesaplaşmaları? Dışardan bakıldığında nizamiyetin en parlak insanını kim sorgulayabilirdi ki, kendisi bile bunları takmaz gözükürken? İşte o günler geçip yalnızlığın en zor anlarına gelince sorgulamaya başlamıştı kendini. Yapamaz mıyım diye düşünürken, yapamaz şeklinde empoze edilen hareketleri de önemsemediği zamanları aklına getirdi. Umursamadığını düşündüğü ama yıllar sonra aklında taptaze kalan anlardan bir kaçıydı işte bu anlar. Tartışıp durmuştu yıllar içinde kendi kendine sanki, işte bu gün de yeni bir şeymiş gibi ortaya çıkmıştı. Ne fark ederdi ki bu vakitte bunları düşünmek diye kendi kendini korumak istedi. Ne yaparsa yapsın, gitmek istediği yolun artık tam girşinden hiç bir şekilde geriye dönmek istemediği apaçıktı. Aynı zamanda, aklının kalbine hükmettiğini sandığı zamanlar olmuştu.
Add to Technorati Favorites